07 Ağustos 2025 gecesi, Karabük’te yaşanan orman yangınına dair medyada yer alan haberler, köy halkını haksız yere hedef haline getirdi. İhlas Haber Ajansı’nın servis ettiği ve sonrasında araştırma yapmadan habercilik yapan bazı haber sitelerinde yayımlanan “kamp sandalyelerinde oturup yangını izleyen vatandaşlar” şeklinde sunulan görüntüler, olayın gerçek bağlamından koparılarak servis edildi.
Oysa ki, fotoğraflardaki insanlar keyif yapmıyor, köylerini, evlerini ve yakınlarını korumak için sabaha kadar nöbet tutuyordu. Olayı yaşayan bir vatandaş, gerçeği şu sözlerle anlattı:
“Jandarma köye giriş çıkışı kapattı. Devlet, kalacak yeri olmayanlara yurt imkânı sağladı. Gitmeyenler ise sabaha kadar nöbet tuttu. Ben ve birkaç arkadaşım itfaiyecilere yardım etmek için bahçelerden geçerek yangın bölgesine gittik. Gece 02.30’da itfaiye personeline yemek götürdük. Ailelerimiz, komşularımız köyden tedbir amaçlı çıktı ama biz yangına karşı bekledik.”
Bu sözler, haberde sunulan “yangını izleyen vatandaş” imajını tamamen yalanlıyor. Fotoğraf karesindeki insanlar, aslında köyün güvenliği için oradaydı. Ancak tek bir kare ve eksik bilgi, tüm köy halkını linç kültürünün hedefi haline getirdi.
Yanlış Haberciliğin Bedeli
Yanlış veya eksik aktarılan bir haber, toplumsal algıyı anında şekillendiriyor. Bu durumda da Karabük halkı, birlik olmaya çalışırken “duyarsız” olarak damgalandı. Oysa ki gerçek tam tersiydi: bazı vatandaşlar gece boyunca alevlerin yayılmasını engellemek için bölgede kaldı, yangın söndürme çalışmalarına destek verdi.
Bir köylünün anlattıkları, haberciliğin ne kadar sorumluluk gerektirdiğini bir kez daha hatırlatıyor:
“Bir fotoğraf ve yanlış yorum yüzünden köylü linç yiyor. Bizim Karabük insanı birlik olmayı bilmiyor; bir yangında Bursa kadar bile olamıyoruz. Pide alıp yangın yerine götürelim dedik, 50 liralık pideyi 45 liraya zor verdiler. Yazık, çok yazık.”
Gazetecilik mi, Algı Operasyonu mu?
Gazetecilik, doğruyu ve tam gerçeği aktarmakla yükümlüdür. Bir kareyi bağlamından koparıp “haber” diye sunmak, habercilik değil, manipülasyondur.
Orman yangınında canla başla mücadele eden köylüyü, sandalye başında “seyirci” gibi göstermek, yalnızca gerçeği saptırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal güveni de yok eder.
Gazetecilik, kamerayı tutanın vicdanıyla doğru orantılıdır. Vicdan yoksa geriye yalnızca kitleleri yanlış yönlendiren bir “gösteri” kalır.